Kitap Adı: Seranad
Yazar: Zülfü Livaneli
Türü: Roman , Edebiyat
Yayın Evi: Doğan kitap
Sayfa Sayısı: 484
Konusu: Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın (36) ABD'den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'i (87) karşılamasıyla başlar.
1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile'ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.
Kitabı biraz önce bitirdim.Hemen yazısını yazıp içimdekileri dökmek istedim.Bu kitap sayesinde öğrendiklerimi , farkına vardıklarımı , öğrenmem gerekenleri ve daha nice duygu ve düşünceyi sadece yazarak aktarabilmem mümkün değil.Ama ben yine de anlatabildiğim kadarını yazıyorum.
Çok çarpıcı , çok gerçekçi !!!
Kitabı önceden çok duymuştum ama nedense okumamıştım.Yine birinin tavsiyesi üzerine Ahmet Ümit'in Bab-ı Esrar'ından sonra okumaya başladım.İçeriği hakkında hiç bir bilgim yoktu.Olmaması bir yandan iyi oldu çünkü okurken çok heyecan verici , merak uyandırıcı , düşündürücü ve çarpıcı oldu.Ama bir yandan da kitapta anlatılan böyle bir gerçeği , vahşeti şimdiye kadar neden hiç duymadım , öğrenemedim , okumadım diye düşünmeden edemedim.Bu yüzden de okurken çok fazla ara verip araştırma yaptım.Sayfalarca yazı okudum.Okunacaklar listeme yeni kitaplar ekledim.
Kitap çok yalın , sade ve akıcı bir dille yazılmış.Çok ilginç bir yöntemle , ilginç konuları ele alıyor.1941 - 1942 yıllarında Türkiye'ninde gündeminde olan Struma Saldırısı (vahşeti , cinayeti...) sırasında olan yaşanmışlıkların günümüze kadar kalbinde , zihninde yaşayan Prof. Maximilian Wagner ve ona rehberlik eden Maya Duran'ın ilginç ilişkisi ve ikisininde hayatına dair saklı kalan gerçekler gün yüzüne çıkıyor.
Yukarıda da bahsettiğim gibi kitap ilginç bir konu ve ilginç bir tarzla yazılmış.İçerisinde o kadar çok gerçek bilgi var ki acaba karakterlerin hepside gerçek midir diye merak ediyordunuz.Bunu merak eden bir tek ben değilmişim.Çünkü internette araştırma yaparken "Maya Duran gerçek mi " diye arama motorların da çıkıyor.Bu kadar gerçekçiliğin olduğu bir romanın kurgusu da çok güzel.Hiç sıkılmadan , tarihimiz deki gerçekleri öğrenerek , şaşırarak , üzülerek okuduğum bir kitap. Üzülerek diyorum çünkü tarihimiz boyunca merhametiyle , saygısıyla , kendinden olmayana karşı samimi davranışıyla bilinen Osmanlı - Türkiye bu olay karşısında hiç de kendine yakışmayan bir tavır sergilemiş. Olayı daha iyi anlayabilmek için Struma'nın ne olduğundan biraz bahsedeyim.
---Struma Olayı veya Struma Fâciası---
II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerden kaçan Yahudileri Filistin'e götürmek üzereRomanya'dan yola çıkan Struma gemisinin İstanbul açıklarında bir Sovyet denizaltısı tarafından batırılmasıdır.--- (Vikipedi den alıntıdır.Bağlantı için tıklayınız) O savaş döneminde gazetelerde çok lüks bir geminin fotoğrafı ile haberler yayılıyor.Yüksek miktar da para karşılığı ülkeyi terk edebilecekleri yazıyor.Geminin kalkacağı gün yolcular limanda haberlerdekinin aksine çok eski bir kömür gemisini görünce kandırıldıklarını anlıyorlar ama geri dönmenin daha kötü olacağını bildikleri için gemiye biniyorlar.Tam 790 yolcu 46 metrekarelik bir kömür gemisine bindiriliyor.Gemide ne fotoğraftaki gibi kamara ne yeterli miktarda banyo ve tuvalet ne de yemek vardı.Ama geri dönmek direk ölüme mahkum olmaktı.Bu gemi ise bir umut ışığıydı onlar için. (Alıntı değil !!!) 12 Aralık 1941'de Romanya'nın Köstence limanından yaklaşık 790 yolcu ve 10 mürettebatla kalkan Struma'nın motoru İstanbul'a ulaşamadan açık denizde arızalandı. Yolcuların aralarında topladıkları para ve mücevherler karşılığında, yakından geçen bir geminin mürettebatı gemiyi onardı. Gemi ikinci bir motor arızası sebebiyle 15 Aralık'ta İstanbul Boğazı'nda, Sarayburnu açıklarında demir attı. (Alıntıdır) Almanya gemide salgın hastalık var ihbarında bulundu ve yolcuların karaya indirilmemesi konusunda baskı yaptı. O dönemdeFilistin'e Yahudi göçünü kısıtlayan İngiltere'nin de baskısıyla ne geminin yola devam etmesine ne de yolcuların karaya çıkmasına izin verildi. Almanya ile müttefik olan Romanya gemiyi geri kabul etmedi. (Alıntıdır) Tarihi geçmiş Filistin vizesi bulunan birkaç yolcu İngiliz hükümetinin onayıyla, Martin Segal ve ailesi de ABD'nin ricası üzerine Vehbi Koç'un aracı olması ve Türk hükümeti nezdindeki girişimleriyle gemiden indirildi.Segal, Standard Oil Company of New York isimli bir Amerikan petrol şirketinin Romanya müdürüydü. Vehbi Koç ise aynı şirketin Türkiye temsilcisi idi. Koç, Segal ailesi için İçişleri Bakanı Faik Öztrak ve İstanbul Emniyet Müdürü İhsan Sabri Çağlayangil ile bir dizi görüşme yapmıştı. (Alıntıdır)
9 hafta boyunca kıyıda demirli vaziyette bekleyen gemiye Kızılay ve İstanbul'daki Yahudi toplumu tarafından yardım malzemeleri ulaştırıldı. Yardımları İstanbul'daki Yahudi toplumunun önderlerinden Simon Brod ve Rifat Karako organize ediyordu.Struma'nın arızalı olan motoru da tamir edilmek üzere söküldü.
Gemide kalan yolcuların akıbeti ile ilgili haftalar süren müzakereler sonuç vermeyince, 23 Şubat 1942'de Türk hükümeti, motoru halen çalışmayan gemiyi Karadeniz'de Şile açıklarına çektirdi. Gece boyunca sürüklenen gemi, 24 Şubat sabahı büyük bir patlamanın ardından battı. 103' ü çocuk olmak üzere 768 kişi öldü. Sadece David Stoliar adlı 20 yaşında bir yolcu ve Ivanof Diko isimli ikinci kaptan sağ kurtuldu. Stoliar ve Diko sabaha kadar bir tahta kirişe tutunarak hayatta kalmaya çalıştı. İkili aynı zamanda donmak üzereydi. Daha sonra tüm umutları tükenen Diko kendini akıntıya bıraktı ve yaşamına son verdi. Stoliar ise çaresizlikten bileklerini kesmek istedi ancak donmak üzere olan elleri çakıyı açamadı. Ölmek üzereyken 12 kürekli Türk Kurtarma Kayığı tarafından bulundu ve karaya çıkartıldı. 1960'larda Sovyet arşivlerinden çıkan belgeler ışığında Struma'nın Sovyet denizaltısı Shch-213 tarafından torpido ile vurularak battığı anlaşıldı.Aynı denizaltı 23 Şubat akşamı Türk kargo gemisi Çankaya'yı da batırmıştı. Sovyet denizaltısı Nazi Almanyası'na stratejik malzeme akışını önlemek amacıyla Karadeniz'e giren tüm tarafsız ya da düşman gemilerini batırması yönündeki gizli talimatı yerine getiriyordu. Struma'nın batırılması hadisesi Sovyet askerî arşivlerine şu şekilde işlendi. ***Sc-213 denizaltısı ... 24.2.1942 sabahı korumasız vaziyetteki düşman gemisi Struma'ya rastladı ... Gemi 1118 metreden başarıyla torpidolandı ve batırıldı ... Genç subaylar ... Gemi Komutanı ve astsubaylar ... ve torpidoyu ateşleyen Kızıl Filo denizcileri ... cesaret örneği sergilemişlerdir.***
Bu olayı sadece vikipediden değil bir sürü kaynaktan araştırdım.Araştırdıkça Struma'nın kaza değil siyasi çıkarlar için göz yumulan bir cinayet , vahşet olduğunu anladım.En başından beri bir kandırmacanın içinde olan savaş mağdurları yolculuk boyunca aç susuz kalmışlar.Yatacak yer bulamamışlar .Tuvalet yeterli olmadığından arızalanmış ve mecburi olarak geminin içinde ihtiyaçlarını görmek zorunda kalmışlar.Bu zor şartlar altında ölen bir çok yolcu olmuş. Ülkelerin siyasi anlaşmazlıkları yüzünden ölüme terk edilen gemi en sonunda ortadan kaldırılmış.Tarihin kanlı sayfalarında 769 kişinin ölümüyle kazınmış Struma...
Türkiye'nin bu konuda ki tutumu ise olaydan sonra dönemin başbakanı Refik Saydam "Türkiye başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlara mekan olamaz." sözleri ile açıkça anlaşılıyor. |
Ben kitaptan ve sonrasında öğrendiğim dehşet verici bilgilerden sonra 2 hafta etkisinden çıkamadım.Nasıl dedim ya nasıl buna göz yumdular ? Ben mi yanlış düşünüyorum acaba ? Türkiye'nin iyiliği için böyle mi olması gerekiyordu ? gibi bir sürü soru vardı aklımda ama hiç bir zaman evet Türkiye'nin iyiliği için bunun olması gerekiyordu diyemedim . Diyemem de.Bu olaya tepkisiz kalmamalıydık.Bunu yapmamalıydık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder